KENDİNE YOLCULUK

Yok olmanın yada olmamanın bir yoluydu belki de hissetmemek, hissettirmemek yada kendine, hissetsen bile itiraf etmemek.
Kendi hayatından gitmenin, onların hayatından gitmenin, sızılarından gitmenin bir yoluydu.
Pek çok yol varken bu belki de en kolayıydı; saklamak saklanmak demekti birazda.
Biraz orada biraz burada olmak, yollara düşmek, yolculuklara çıkmak, saklanmanın yegane yöntemi olmalıydı.
Oldu da! Yordu mu bilmiyorum.
Bağlanmaktan kaçmanın en güzel yolu, hiç aynı yerde kalmamaktı sanki.
Ama yaradılışı aşk olan insan nasıl kaçabilirdi bağlılıklarından?
Dünya üzerindeki her güzel şeye aşkla bağlanan kişi nasıl uzaklaşabilirdi aşkından ve alışkanlıklarından!
Uzaklaşamadı da. Vardığı yer yine kendi yakınlarıydı.
Uzaklaşıyorum derken yine kendine döndü aslında, hep kendinde verdi molalarını.
Kendinde durdu dinlendi yoruldukça.
Anladı ki hiç kimseye sığınmamıştı yolculukları boyunca, yardım da istemedi.
Hep başının çaresine bakan yeşil gözlü bir muammaydı aynaya baktığında gördüğü.
Tekrar yolunu bulmak için hep kendi kalbinin kırıntılarını bıraktı ardında, zamanı geldiğinde aynı patikadan geri dönecekti çünkü evine.
Sihirli bir masal kahramanı, ağzından alevler saçan bir ejderha, biraz pamuk prenses olmasaydı nasıl katlanılabilir bir hal alırdı ki yolculukları.
Sarı saçlı masal prensesi olmasaydı nasıl katlanabilirdi kendine.
Başka bir yolunu bulamadı gerçek dünyanın bir parçası olmanın ve ona boyun eğmemenin.
Bir masal kahramanı olmasaydı nasıl inanabilirdi ki mutlu sonlara.
Bitti.
(ELİF OĞUZ 2012)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

EN SEVDİĞİNİ ACITIRMIŞ İNSAN

MİNİĞİM