Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ŞİMDİ ANLIYORUM

Biraz eksik biraz fazla içimdeki insan;biliyorum.. Ve bir o kadar zor nerede eksik nerede fazla olduğunu anlamak.. Dönüp dolaşan, birbirine karışan düşler, düşünceler ve hayaller silsilesinde, çok zor nerede durduğunu kavramak! .................................................................................................................

ZORDUR

Zordur bırakmak sevdiğini Ayrılmak, arkana bakmadan çekip gitmek zordur. Zordur sanki sırtını dönüp, öylece gidiyormuşsun gibi yapmak Terk edilmeye alışır da insan iş terk etmeye gelince; zordur. Artık sevmiyor beni ne yapalım deyip gidişleri kabullenmekten zordur hala seviyorum deyip kalamayışlar. Zordur onsuz bir hayatı seçip her gün o da olsaydı keşke deyişler. Ama bir kere kendi yolunu seçtiğinde insan, dönemez. Geri dönmek zordur; her saniye isteyip de dönemeyişler, kendi içini kanata kanata ilerleyişler.. Zorundalıklar, 'mış' gibilikler, sevmiyormuş, unutmuş, gitmiş gibilikler, Zordur. Ama insan ne olursa olsun kendini seçer. Seçimler; ah o seçişler, yani o vazgeçişler, zordur. Yine de devam eder insan. Ne kadar zor olsa da devam eder. Ve elinde sadece hüzünlü anların, tatlı acı anıların tadını çıkarıp, her şeyi yaşandığı zamana iade etmek kalır. O kadar. Elif Oğuz. ( 2015 mart)

NEFESSİZ KALDIM

Şimdi gerçekten zor nefes alarak yaşamaktayım, sonunun ne olduğunu bildiğim bir sevdaya düşmekten dardayım, soruyorum gerçekten arafta mıyım, yoksa bencilce bir duyguya tutulmuş korkmakta mıyım? sana mı acım kendime mi bilemiyorum, insan olduğum için hep sevilmek istiyorum, sen benden vazgeçersen ne yaparım bilmiyorum, sana değil öfkem kendime kızıyorum. herkes kendini aldatır bu hayatta, lakin o yüksek doruklardaki ego varya, onu nasıl yeneriz bilemiyoruz, kendimize üzülmelerimizi aşk acısı sanıyoruz. şikayet etmeden nasıl anlatılır yürek acısı..............................................................konuşmadan nasıl dertleşilir ve nasıl çığlık atılır sessizce! baya uyaklı şiir yazdım galiba:D Elif Oğuz.(24.03.15)

YANILSAMA

Herkes kendine döner, kendini sever en sonunda. Acımasızca hırpalar kendini önce, sonra bir bakmış atı alan üsküdarı geçmiş. Sızlanmalar, haykırışlar, çabalar, çığlıklar öylece kalmış geçmişinde. Kimse yaşadıklarını hakkettiğini düşünmez tabi, bu öğretilen bir durumdur zannımca. Ya hakettiysek? Ya kendimiz hazırladıysak kendimizin vahim sonlarını sonra da işin içinden çıkamayıp sorunların kaynaklarını kendimizin dışında aradıysak? Fedakarlık, anlayış, çok sevmek; ya arkasına sığındığımız bir kendini aciz gösterme duvarlarıysa? Ben yaptım anlamadı; ben sevdim sevmedi; ben fedakarlık yaptım o yapmadı... Peki çeşitlerini arttırabileceğimiz bunca şeyi aslında bizden kim istedi? İnanın kimse istemiyor.. Birileri için birisi olmayı biz seçmiyor muyuz; onun kalıplarına girmeyi, bazen sadece onun sevdiği gibi biri olmayı seçen yine kendimiz değil miyiz? Yalnızlık korkusu başa bela! kendini yeterince sevemeyen ve bunun için yeterli duygusal birikime sahip olmayan günümüz insanının v...

EN SEVDİĞİNİ ACITIRMIŞ İNSAN

En sevdiğini acıtırmış insan hiç usanmadan, En sevdiğine geçermiş nazı, En sevdiğine dönermiş sırtını acımadan.. Yaralarını, yapraklarını dökermiş sonbaharda onun kucağına sanki hiç terkedilmeyecekmiş gibi tüm sırlarını tüm varlığını emanet edermiş sevdiğine.. Ama yaşam sırtımızdan geçinmeye devam etmekte. Tüm değerli anıları döküyor eteklerinden birer birer, tüm yaşananları sokuyor gözüne sırası geldikçe.. Herkes var herkes burada sanki, bir gölge gibi etrafında dolanmakta, sırtından vurmakta.. En sevdiğini bile kandırıyormuş zaman. aklını çeliyor, kalbine giriyormuş sevdiğinin, ve böylece en sevdiğini acıtıyor insan hiç usanmadan.. oysa ben güzel güllerle donatılır sanıyordum o şirin bahçeleri ve keyifli yaz akşamlarından kalma olmalıydı tüm geceler. Şimdi sana ne desem boş en sevdiğim, demek ki bir bir yok oluyormuş o lila rengi tatlı hayaller. Deniz kokusu saçlar kokmaz, ağaç yeşili gözler bakmaz oluyormuş, silinip gidiveriyormuş tüm güzel sesler.. En s...

KORKAK YOLCU

Neden ve ne zamandan beri böyle korku doluyum bilmiyorum.Bunu kendime itiraf etmem çok uzun zamanımı aldı ama artık kendimden kaçamıyorum. eskiden herşey çok farklıydı.yani ben küçükken, yada, ergen iken. Bir cesaret bir korkusuzluk, nasıl anlatsam, bilirsiniz ya; önünüzde dağlar duramaz duygusu, hayat benim ne istersem onu yapar nasıl istersem öyle yaparım cümleleri... O halleri mi o kadar özlüyorum ki. O kadar kızıyorum ki bu ıssızlığıma, sığlığıma. O kadar kızıyorum ki hissisliğime, tepkisizliğime, hayalsizliğime. Ne oldu bana ne zaman oldu yada, bilmiyorum.Ara tara bulamıyorum.Bazen də aramıyorum çünkü zaman zaman korkutuyor ruhumun derinlerde bulacağım enkaz. O enkazın altına baktığımda neler göreceğimden o kadar korkuyorum ki. Sonra da sürekli yerinde sayma,ilerleyememe durumu vuku buluyor. Kış uykusuna yatmış ve uyanmayı bekleyen kocaman yeşil bir dev gibi hissediyorum kendimi. Çok özledim, korkusuz, sanki hep kulaklarımda en sevdiğim melodiler çalıyormuşçasına yaşa...

MASKE

maskelerin altındaki yüzleri görmüyorum mu sanıyorsun, biraz daha iyi bak gözlerimin içine, belki de sana inanasım vardır, belki de istediğimden kanıyorumdur gülen yüzüne... belki suretinin güzelliği gözlerimin içinden sana akan yüreğimin özündendir.. maskelerin altındaki yüzleri görmüyorum mu sanıyorsun.. senin özün benim güzelliğimdendir... eLİF oĞUZ

BUGÜNKİ ESKİ ÇOCUKLAR

Sanki dün gibi herşey; Çocukluğumuzdan kalan ne varsa dün gibi, O kadar yakın yani, o kadar dibimizde hala, çıplak ayaklar, uçuşan balonlar, ayrandan bıyıklar, kocaman kucaklaşmalar, zır zır ağlamalar, sevmeler, mıncıklamalar önüne gelen tüm sokak hayvanlarını korkusuzca, Ve korkmamalar karanlıktan,çünkü yoktu bizim çocukluğumuzda karanlıklarda öcülerden başka korkacak yaratıklar, bakkala tek başımıza gidelim diye annenin eteklerine yapışmacalar, adam sanardık ya kendimizi paranın üstünü bakkal amcadan alıp tamı tamına eve getirince. Yoktu o zaman tabi bir ekmek almaya çıkınca canımızı alacak yalakalar... Sanki dün gibi herşey ve iki tane dün, biri uzak biri yakın bu kadar ayrık olmamalıydı birbirine. Nerede o ufacık bir yalan söylesek bile öğretmenlerimizden yediğimiz azarlar; öğrenci dediğin yalan söylemez, arkadaşını gammazlamaz, kopya çekmez; dürüst olmalıydı yani bugünki eski çocuklar.. Hani nerede şimdi; o birbirine her defasında bir kitap hediye ettiğimiz y...

DÜŞ ÇOCUK

Şimdi zamanı değil biliyorum ama hep böyle zamansızlıklarda yazılmıyor mu hikayeler? Böyle karmaşıklıklara yaşanmıyor mu öyküler? Sınırlarımızı böyle zorlamalarımız açmıyor mu hep başımıza kuyruğu sıkıştırılmış yılan hikayelerini? Sorunumuz ne bizim,neyi kime kanıtlıyoruz? En önemlisi kendimize neyi kanıtlayabiliyoruz, zorunlu muyuz peki, yada neye zorunluyuz? Soruların böyle ardı arkası kesilmezken biz hangi yolu bulmak için hangi yöne döneceğiz yüzümüzü, hangi güneşin pırıltılarını yüzümüze alacağız? Solgun ve ıssız düşlerimizin hangisine tutunacağız peki? Hala düşlerden bahsediyorsun! Hiçbir zaman bir kenara fırlatamadığın düşlerin değil mi seni böyle ayakta tutan? Şu film şeridi gibi dediğimiz cinsten hayallerin olsa da gözlerini kapattığındaki ; yeter! kendine küsmekten mi korkuyorsun? Sen kendine küseli çok oldu, düşlerin sana küseli çok oldu! İyi ki hayatın içinde olmayı bu kadar istedin! İyi ki düş çocuksun sen! Korkma! Düşlerin sana bu kadar küsmüşken, bu kadar...

KENDİNE YOLCULUK

Yok olmanın yada olmamanın bir yoluydu belki de hissetmemek, hissettirmemek yada kendine, hissetsen bile itiraf etmemek. Kendi hayatından gitmenin, onların hayatından gitmenin, sızılarından gitmenin bir yoluydu. Pek çok yol varken bu belki de en kolayıydı; saklamak saklanmak demekti birazda. Biraz orada biraz burada olmak, yollara düşmek, yolculuklara çıkmak, saklanmanın yegane yöntemi olmalıydı. Oldu da! Yordu mu bilmiyorum. Bağlanmaktan kaçmanın en güzel yolu, hiç aynı yerde kalmamaktı sanki. Ama yaradılışı aşk olan insan nasıl kaçabilirdi bağlılıklarından? Dünya üzerindeki her güzel şeye aşkla bağlanan kişi nasıl uzaklaşabilirdi aşkından ve alışkanlıklarından! Uzaklaşamadı da. Vardığı yer yine kendi yakınlarıydı. Uzaklaşıyorum derken yine kendine döndü aslında, hep kendinde verdi molalarını. Kendinde durdu dinlendi yoruldukça. Anladı ki hiç kimseye sığınmamıştı yolculukları boyunca, yardım da istemedi. Hep başının çaresine bakan yeşil gözlü bir muammaydı aynaya baktığınd...